MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI Değerlendirme Kriterleri Av. Melis Ünlütepe


GİRİŞ
Yargılamada makul sürenin aşıldığı şikayeti, 6. madde bağlamında Mahkeme
önüne getirilen davalarda sayı itibari ile en ön sırada yer almaktadır. Zira kişiyi pek çok
bakımdan dayanılmaz sıkıntılara sokan bu duruma çare bulmak amacıyla, ulusal
anayasalar yada kanunlara veya uluslar arası belgelere yargılama süresi ile ilgili çeşitli
hükümler konulmuştur1
.
Gecikmiş adalet adaletsizlik (justice delaid is justice denied) olarak
görüldüğünden İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6. maddesinin 1. fıkrasında,
yargılama süresinin makul sürede sonuçlandırılması düzenlenmiş ve bu konuda geniş
bir içtihat oluşturulmuştur. Adil yargılanma taahhüdünde bulunmuş, Sözleşmeye taraf
devletlerin bu durumu iç hukuklarında düzenlemeleri bir zorunluluktur. Mahkeme’ye
göre, “6. maddenin 1. fıkrası, devletleri, kendi adil sistemlerini, makemelerin bu fıkra
gereklerinden her birini yerine getirecek şekilde düzenlemeye mecbur tutmaktadır.2

Mahkeme, yargılamanın makul sürede tamamlanmasını emreden hükmün
amacını “Tüm hak arayanlar için geçerli olan bu hükmün amacı, bu kişileri yargılama
işlemlerinin sürüncemede kalmasına karşı korumak; öncelikle ceza davalarında,
suçlanan kişinin, uzun süre, davasının nasıl sonuçlanacağı endişesi ile yaşamasını
engellemektir3
.” şeklinde belirtmiştir.
1982 Anayasası da davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını
yargının görevleri arasında görmektedir.
Makul sürenin başlangıcı medeni hak davalarında, ilke olarak, davanın yetkili
makam önüne götürüldüğü tarihte başlarken4
, ceza davalarında polis yada savcılık
soruşturmasına başlandığı tarihte başlar. Sürenin sonu ise, mümkün ve olası kanun
yolları dahil, yargılamanın kesin hükümle sonuçlandığı tarihtir5
.
Her olayın kendine özgü farklılıkları olduğu için, yargılama süresinin
makullüğü her davanın kendi özellikleri çerçevesinde değerlendirilmektedir, makul
süreye ilişkin her hangi bir mutlak süre yoktur6
. Mahkeme bu değerlendirmeyi
yaparken; davanın karmaşıklığı, başvurucunun tutumu ve yetkili mercilerin tutumunu
gözönüne almaktadır. Aşağıda bu kriterler daha detaylı bir şekilde incelenecektir.

  1. MAKUL SÜRENİN BELİRLENMESİNDE DEĞERLENDİRME KRİTERLERİ
    1.1. Genel Olarak

1
Gölcüklü, Feyyaz. Yargılama Makamları Önünde “Makul Süre”, İnsan Hakları Merkezi Dergisi, AÜSBF İnsan
Hakları Merkezi, Nisan 1995, c.III, S.2
2
Tutsa-İtalya, 27.02.1992, A 231-d; Francesco Lombardo-İtalya, 26.11.1992, A 240-b; Bunkate-Hollanda,
26.05.1989, A 248-b; Pellisier ve Sassi-Fransa, 25.03.1999
3
Bock-Almanya, 29.03.1989, A 150
4
Mahkemeye başvurmadan önce, idari bir makama başvurmak gibi, özel bir durum öngörülmüşse, süre bu
tarihten itibaren de işlemeye başlayabilir. (Golder-İngiltere, 21.02.1975, A 18; König- Almanya, 28.06.1978, A
27)
5
Gölcüklü, Feyyaz ve Gözübüyük, Şeref. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Uygulaması, 3. bası, Turan Yayınevi,
Ankara: 2002, s.285
6
İnceoğlu, Sibel. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı, 1. bası, Beta Yayınları,
İstanbul: 2002, s.358
MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI
Değerlendirme Kriterleri
Av. Melis Ünlütepe
Mahkeme yargılamada makul süreyi araştırırken üç ölçüt kullanmaktadır.
Bunlar, davanın karmaşıklığı, başvurucunun tutumu, yetkili makamların tutumudur.
Ancak yine de bu değerlendirme yapılırken, bu ölçütlerin yanında her olayın kendine
has özellikleri de gözönüne alınmaktadır.
Belirli bir mutlak süre öngörülmemiş olsa da, Mahkeme hemen her zaman
sekiz yıl ve üzerindeki süreleri 6/1’e aykırı bulmuştur. Olayın şartları dolayısıyla altı
yıllık süreler sözleşmeye uygun bulunmuşken7
, üç yıllık sürenin makul süreye aykırı
bulunduğu da olmuştur8
. Hızlı bir yargılamanın gerektiği durumlarda ise, iki yıllık bir
süre dahi makul süreye aykırı bulunmaktadır9
, zira Mahkeme, kriterlerin yanı sıra
başvurucunun menfaatinin ne derecede tehlikede olduğunu da dikkate almaktadır.
Başvurucunun menfaati değerlendirilirken de kişi özgürlüğüne özel bir önem
verilmektedir ve bu davaların daha kısa sürede sonuçlandırılması beklenmektedir. Yine
çocuğun menfaatine ilişkin davalar10, sosyal sigorta çerçevesinde bağlanan aylıklar da
dahil olmak üzere çalışma ortamına ilişkin uyuşmazlıklar11 ve AIDS hastası olmak gibi
özel durumlar olması halinde12 Mahkeme daha hızlı bir şekilde sonuçlandırma
beklemektedir13
.
Örneğin Silva Pontes-Portekiz14 davasında, geçirdiği trafik kazası sonucu
Kasım 1975’ten Mayıs 1976’ya kadar hastanede kalan, yüzde elli sekiz kalıcı sakatlığı
olan ve işine dönemeyecek olan başvurucunun tazminat davası 11 yıldan fazla
sürmüştür. Mahkeme, makul süre değerlendirirken davanın özelliklerine göre karar
verileceğini vurguladıktan sonra, kriter dışında uyuşmazlık konusunun başvurucu için
önemini de dikkate alacağını belirtmektedir. Tarfik kazası mağdurları için tazminatın
belirlenmesinde özel bir gayret gösterilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Belirtilen hiçbir kriter tek başına yetreli değildir. Her kriter ayrı ayrı ele
alınmakta ve bunların toplam etkisi değerlendirilmektedir. Örneğin, iş uyuşmazlıklarıyla
ilgili olan Ruotolo-İtalya15 davası on iki yıldan fazla sürmüştür ve u sürede
başvurucunun katkıları olduğu gibi, davanın karmaşıklığı da etkili olmuştur. Ancak
Mahkeme, yetkili mahkemelerin sorumlu tutulabileceği iki gecikme dönemini ve genel
olarak gecikmeyi değerlendirerek yargılamayı aşırı uzun bulmuştur.
1.2 Davanın Karmaşıklığı
Davanın hem hukuki hem de maddi açıdan bütün yönleri, yargılamanın
karmaşıklığı değerlendirilirken ele alınmaktadır. Bunun için de davanın konusu, hukuki
meselenin çözümündeki güçlük, delillerin toplanmasındaki zorluklar, hastalık ve
tutukluluk, davanın taraflarının yada isnat edilen suçların veya sanıkların sayısı,
davanın uluslar arası unsurları, yazılı delillerin hacmi konuları ele alınmaktadır. Ancak
bu unsurlar tek başlarının davanın uzamasına sebep olmuyor, başka nedenler de bu

7
Boddaert-Belçika, 12.10.1992, A 235-d (altı yıl üç aya yakın süre makul bulunmuştur.)
8
Foti-İtalya, 10.12.1998, A 56 (üç yıllık süre makul bulunmamıştır.)
9
H-İngiltere, 08.07.1987, A 120 (dava çocuğun menfaatlerinin korunması ile ilgilidir.)
10 H-İngiltere, a.g.k.
11 Nibbio-İtalya, 26.02.1992, A 228-a; Büker-Türkiye, 24.10.1995
12 X-Fransa, 31.03.1992, A 234-c (bu davada kan bankasına dava açan bir AIDS hastası sözkonusudur.)
13 İnceoğlu, Sibel. s.359
14 Silva Pontes-Portekiz, 23.03.1994, A 304
15 Ruotolo-İtalya, 2.02.1992, A 2330-d
MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI
Değerlendirme Kriterleri
Av. Melis Ünlütepe
unsurlara ekleniyorsa, davanın karmaşıklığı haklı bir gerekçe olmaktan çıkmaktadır16
.
Örneğin Mansur-Türkiye kararında17 uyuşturucu kaçakçılığından yargılanan
başvurucuya ilişkin Yunanistan’dan istenen belgeler, devletin ilgili birimleri arasındaki
iletişimsizlik, yeminli tercüman bulunamaması nedeniyle zamanında kullanılamamıştır.
Dava konusu olaylar basit ise, yetki sorunları ile davanın uzaması, davanın
karmaşık olduğunu göstermemektedir. Örneğin Zana-Türkiye davasında18, Diyarbakır
Askeri Cezaevindeyken mahkum olan başvurucunun soruşturması İstanbul’da
başlamış, savcılık yetkisizlik nedeni ile dosyayı Diyarbakır DGM’ye göndermiş, DGM
savcısı ise sanığın suçun işlendiği sırada askeri cezaevinde olmasından bahisle dosyayı
Diyarbakır Askeri Savcılığına göndermiştir.
Davanın karmaşıklığı değerlendirilirken adaletin yerine gelmesi de gözönüne
alınır. Bu nedenle bazen yargılamanın uzun sürmesi haklı görülebilir19. Örneğin
Boddaert-Belçika davasında20 dava zor bir cinayet davsına ve iki davanın birbirine
paralel gitmesine ilişkindir ve altı yıl üç aya yakın süre makul bulunmuştur.
Katte Klitsche-İtalya davasında21 da, başvurucuya ait ormanlık bir park alanını
da kapsayan bir planlama nedeniyle, arazisini kullanma haklarını sınırlayan bir
kamulaştırma yapılmasından bahisle, tazminat talep eden başvurucunun davası sekiz
yıldan fazla sürmüştür. Mahkeme, davanın karmaşıklığı sebebiyle bu süreyi ihlal olarak
görmemiştir. Bu davada İHAM normal olmayan üç gecikme protokolü belirlemesine
rağmen, kararın çevre korunması ve şehir planlaması gibi hassas konulara ilişkin
olması dolayısıyla sekiz senelik süreyi uzun bulmamıştır.
Bununla birlikte davanın karmaşık olması, belli bir süreden sonra geçerli bir
sebep olmamaktadır. Örneğin Ferrantelli ve Santangelo-İtalya davasında22, dava zor
bir cinayet davasıdır, küçükler büyüklerle birlikte yargılanmaktadır ve yetkili yargı
yerini belirlemede sorunlar vardır. Ancak davanın karmaşık olmasına rağmen,
Mahkeme on altı yıllık bir süreyi makul bulmamıştır.
1.3 Başvurucunun Tutumu
Makul sürede yargılama yükümlülüğünün ihla edildiği sonucuna varılabilmesi
için, gecikmelerin devletten kaynaklanması gereklidir. Ancak başvurucunun usuli
haklarını kullanması sonucu olan gecikmeler23, başvurucunun kötü niyet ve
tutumundan kaynaklanan gecikmelerden devlet sorumlu tutulmayacaktır.
Hukuk davalarında, her ne kadar, işin takibi taraflara ait bir sorunsa da, bu
durum mahkemenin davayı gerekli süratle yürütmesi yükümünü ortadan
kaldırmayacaktır24. Bununla beraber başvurucunun da yargılamada sürati sağlamak

16 İnceoğlu, Sibel. s.366
17 Mansur-Türkiye, 08.06.1995, A 321
18 Zana-Türkiye, 25.11.1997
19 İnceoğlu, Sibel. s.367
20 Boddaert-Belçika, a.g.k.
21 Katte Klitsche de la Grange-İtalya, 27.10.1994, A 293-b
22 Ferrantelli ve Santangelo-İtalya, 07.08.1996
23 König- Almanya, a.g.k.
24 Union Alimentaria Sanders S.A.-İspanya, 07.07.1989, A 157 (bu davada İHAM, başvurucunun sadece kendisi
ile ilgili usuli işlemleri yerine getirirken yargılamayı uzatıcı taktiklerden kaçınarak, yeterli özeni gösterme
yükümünde olduğunu belirtmiştir. Doğru, Osman. İnsan Hakları Avrupa Mahkmesi Kararlar Rehberi (1960-
1994), İB Yayınları, İstanbul: 1999, s.134
MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI
Değerlendirme Kriterleri
Av. Melis Ünlütepe
için kendine düşeni yaptığını kanıtlaması gerekir25. Aksi halde devletin
sorumluluğundan bahsedilemeyecektir26. Başvurucunun yargılamanın hızlandırılması
için başvurması zorunlu olmamakla beraber, lehine bir durum yaratacaktır.
Ceza davalarında ise sanık, adli makamlarla aktif işbirliği yapmak zorunda
değildir. Başvurucunun, kendisine açık kanun yollarını sonuna kadar kullanması
sonucu yargılama uzamışsa, bundan kendisi sorumlu tutulamayacaktır27. Ancak,
sanığın kötü niyetli girişimleri de Mahkeme tarafından hesaba alınmaktadır28. Devlet,
davanın hareketsiz kaldığı dönemlerden sorumlu tutulmaktadır29, sanığın bu durumu
engellemek için tavır alma yükümlülüğü yoktur30
.
Sanık belli bir süre kaçtıktan sonra teslim olmuşsa, saklandığı süre, yargılama
süresi belirlenirken hesaba katılmayacaktır31. Sanık, tutuklama müzekkeresine
uymayarak veya kaçarak yargılmanın dışında kaldıysa, yargılama belli bir süre askıda
kalmış olsa dahi, şikayet etmeye hakkı yoktur32. Örneğin Erdoğan-Türkiye davasında33
,
Türk konsolosluğunda çalışan Erdoğan hakkında Ankara Sıkıyönetim Mahkmesinde,
Türkiye’ye karşı yurtdışında yürüttüğü düşmanca faaliyetler sebebiyle dava açılmış,
tutuklama kararı alınmıştır. Ancak, başvurucu ne Konsolosluğun davetine icabet etmiş
ne de tutuklanma korkusuyla Türkiye’ye dönmüştür. Dava yaklaşık altı yıl sürmüştür.
Komisyona göre, milli makamlar, Ceza Usul Yasasına uygun olarak, sanığın
yokluğunda yargılama yapmamıştır. Bu durum başvurucunun seçimi olduğundan
başvuru kabul edilmemiştir.
Başvurucunun tutumu makul sürenin aşılmasında önemli rol oynuyorsa,
devletin sorumluluğu doğmaz. Örneğin Monnet-Fransa davasında34, yedi yıldan fazla
süren bir boşanma davası söz konusudur. Bu davada başvurucu, iki kere yargılamanın
ilk aşamasının sonuçlandırılması kararını tehir talep etmiş, esas hakkındaki mütalaasını
ve temyiz talebini geciktirmiştir. Bu davada taraflar ve özellikle de başvurucunun
yargılamanın uzamasında önemli katkıları olmuştur.
Cricosta ve Viola-İtalya davası35 4 Temmuz 1980’de başlamış ve Ocak 1995’te
İHAM’a getirildiğinde hala devam etmektedir. Bu davada milli makamların kusurları
olmasına rağmen, birinci derecede sorumlu olan başvurucudur. Başvurucu karşı tarafla
uzlaşarak, davanın on yedi kez tehirini istemiş, karşı tarafın tehir taleplerine de itirazda

25 Gölcüklü, Feyyaz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde “Adil Yargılama”, AÜSBF Dergisi (Öztrak’a Armağan),
Ocak-Haziran 1994, c.49, S.1-2, s.215
26 Deumeland-Almanya, 29.05.1986, A 100; Pretto ve diğerleri-İtalya, 08.12.1983, A 71; Monnet-Fransa,
27.10.1993, A 273-b
27 Zana-Türkiye, a.g.k.; Corigliano-İtalya, 10.12.1982, A 57 (bu davada sanık, kendine müdafi atanmasını
reddetmiştir, ancak Mahkeme bu durumu, yargılamayı uzatıcı bir durum olarak görmemiştir; zira sanığın
yargısal makamlarla işbirliği yapma yükümlülüğü yoktur.); Yağcı ve sargın-Türkiye, 08.06.1995, A 319 (dört
buçuk yıldan uzun süren bu davada duruşmalara katılan müdafilerin sayıca çokluğu ve müdafilerin güvenlik
önlemlerine karşı tutumunun yargılamayı bir ölçüde yavaşlattığı Mahkemece kabul edilmesine rağmen, bu
unsurlar tek başına yeterli görülmemiştir.)
28 Gölcüklü, Feyyaz ve Gözübüyük, Şeref. s.286
29 Orchin-İngiltere, 09.10.1982, 34 DR 81
30 İnceoğlu, Sibel. s.370
31 Girolami-İtalya, 19.02.1991, A 196-e
32 A.P.-İtalya, 24.06.1996
33 Erdoğan-Türkiye, 09.07.1992, 73 DR 81
34 Monnet-Fransa, a.g.k.
35 Cricosta ve Viola-İtalya, 04.12.1995, A 337
MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI
Değerlendirme Kriterleri
Av. Melis Ünlütepe
bulunmamıştır. Dolayısıyla davanın, onbeş yıldan uzun sürmesine rağmen,
başvurucuların tutumu nedeniyle şikayet kabul edilmemiştir.
Mahkeme, yetkili makamların tutumu ve başvurucunun tutumunu ayrı ayrı
değerlendirerek, hangi tutumun yargılamanın uzamasına daha etkili olduğunu
saptamaktadır36. Örneğin Beaumartin-Fransa davasında37, başvurucunun davayı
Danıştay yerine Paris İdare Mahkmesinde açması sonucu dava dokuz aya yakın
uzamıştır, yine başvurusuna ilişkin gerekçelerini sunmakta gecikmesi kendi kusuru
olarak görülmektedir. Fakat, Mahkeme, Danıştay’daki yargılama sırasında ortaya çıkan
bekleme periodlarını dikkate alarak devleti daha hatalı bulmuştur.
1.4 Yetkili Makamların Tutumu
Mahkeme, vaki gecikmeden devleti ancak ihmal ve kusuru nedeniyle sorumlu
tutmaktadır. Yargısal organlar, örneğin kamu davasının açılmasındaki gecikmeler38
veya davanın daha sonra başka bir mahkemeye gönderilmesi nedeniyle ortaya çıkan
gecikmeler39 de dahil olmak üzere tutumlarından sorumlu olabilmektedirler. Bununla
beraber yargılama makamlarının, kendilerinden bekleneni yapmış olmalarına rağmen
görev dışı başka nedenlerle -yargıç açığı, siyasi ortam, ulusal hukuktaki boşluklar, iş
yükünün ağırlığı gibi- makul sürenin aşılması halinde, durumdan gene devlet sorumlu
tutulmaktadır40
.
Yargılama organları, yargılamayı en hızlı şekilde gerçekleştirirken, adaletin
gerçekleştirilmesini de gözetmek zorundadırlar. Bu ikili yükümlülük arasında bir
dengenin olması beklenmektedir41. Bu nedenle, Mahkeme, milli mahkemelerin,
davaları birleştirme, delil toplama gibi sebeplerledavayı uzatmalarını bir yere kadar
makul görmektedir. Örneğin Ewing-İngiltere davasında
42, Komisyon, yargılamanın
gecikmesine neden olan üç davayı birleştirme kararını, adaletin etkili bir biçimde
gerçekleştirilmesini güvence altına alma ihtiyacı göz önüne alınarak makul
bulunmuştur.
Davanın daha iyi yürütülebilmesi için biri hafif diğeri ağır iki suç isnadına
ilişkin davanın ayrılması kararının, yetkili makamların davayı hızlı sonuçlandırma
sorumluluğunu arttırdığı Mahkemece belirtilmiştir43. Örneğin Reilly-İrlanda
davasında44, adam öldürme ve hırsızlık nedenleri ile yargılanan başvurucunun
davasının, savcının talebi ile ve başvurucunun itirazı olmaksızın ayrılması ve ikinci suç
isnadına ilişkin yargılamanın ertelenmesi değerlendirilmiş ve davaların ayrılması
sonucunda, süreye potansiyel etkisi sebebiyle, davanın hızlı bir biçimde
sonuçlandırılması sorumluluğunun arttığı belirtilmiştir. Komisyon, hem hırsızlık hem de
adam öldürme suçlarına ilişkin yargılama sürecindeki bazı gecikmeleri dikkate alarak,
yedi yıl yedi aydan uzun süren hırsızlık suçuna ilişkin yargılamayı 6/1’e aykırı
bulmuştur.

36 İnceoğlu, Sibel. s.371
37 Beaumartin-Fransa, 24.11.1994, A 296-b
38 Eckle-Almanya, 15.07.1982, A 51
39 Foti-İtalya, a.g.k.
40 Gölcüklü, Feyyaz ve Gözübüyük, Şeref. s.287
41 İnceoğlu, Sibel. s.372
42 Ewing-Birleşik Krallık, 07.10.1987. 56 DR 71
43 İnceoğlu, Sibel. s.372
44 Reilly-İrlanda, 22.02.1995
MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI
Değerlendirme Kriterleri
Av. Melis Ünlütepe

1.4.1 Yetkili Makamların Kusur ve İhmali
Ayrıca İHAM, her bir hareketsiz dönemi, makul süre açısından ayrı ayrı
değerlendirmektedir. Zana-Türkiye davasında45, başvurucunun hazır bulunduğu
duruşmadan dokuz ay sonra mahkumiyet kararı verilmesini makul süreye aykırı
bulmuştur. Başvurucunun mahkemeye yetkisizlik itirazında bulunmasından dört ay
sonra yetkisizlik kararı verilmesi de ayrıca ele alınmıştır.
Yine Yağcı ve Sargın-Türkiye davasında46 da, DGM’nin, Ceza Kanununun 141-

  1. maddelerinin yürürlükten kaldıran 12 Nisan 1991 tarihli Terörle Mücadele
    Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra, bu maddelerden yargılanan sanıkların
    beraat ettirilmek için yaklaşık altı ay beklenmesi sözleşmeye aykırı bulunmuştur. Ayrıca
    bu davada kesintili yargılamalar da ele alınmıştır.
    Ceza davalarına ilişkin olarak, belgenin bir mahkemeden diğerine
    gönderilmesindeki gecikme ve hükmün yazılmasındaki gecikme gibi mahkmelere
    atfedilecek durumlarda devletin sorumluluğuna gidilecektir47. Ceza davalarında,
    başvurucunun risk altında olan menfaati dolayısıyla hukuk davalarına nazaran daha
    hızlı davranmak gerektiği kabul edilmektedir48. Eğer başvurucu tutuklu yargılanıyorsa
    daha da hızlı davranılması gereklidir. Yine bazı medeni hak davalarında da diğerlerine
    göre daha fazla özen gösterilmesi gereklidir. Örneğğin X-Fransa davasında49, AIDS
    olan başvurucunun durumu, Mahkeme tarfından devletin özel dikkat göstermesi
    gerekli durumlardan sayılmıştır.
    Devletler, yargılama sırasında, delillerin gösterilmesi sırasındaki
    gecikmelerden veya başka bir yargılamanın sonucunun beklenmesi için yargılamanın
    ertelenmesinden, idari makamlar ve yargısal makamlar arasındaki koordinasyon
    eksikliğinden meydana gelen gecikmelerden sorumlu tutulabilecektir50. Örneğin
    Mansur-Türkiye davasında51, uyuşturucu kaçakçılığından yargılanan başvurucuya
    ilişkin davada, Edirne Birinci Ağır Ceza Mahkemesi, Yunanistan’da ele geçirilen
    maddelerin tahlil raporunu ancak 13 Temmuz 1990’da elde edebilmiş ve ancak 19
    Şubat 1991’de söz konusu raporun tercümesini henüz elde edemediği halde, başka
    delillere dayanarak başvurucu mahkum edilmiştir. Oysa raporlar gelinceye kadar
    duruşmalar ertelenmiştir. Sekiz yıldan uzun süren yargılama makul süreye aykırı
    bulunmuştur.
    Yetkili makamların sorumluluğu incelenirken, devlet bütün kurumları ile bir
    bütün olarak ele alınır. Örneğin Martins Moreira-Portekiz davasında52 tıbbi bilirkişi
    raporunun sonuçlandırılmasının çok uzun sürmesi dikkate alınmıştır. Yetersizlikler

45 Zana-Türkiye, a.g.k.
46 Yağcı ve Sargın-Türkiye, a.g.k.
47 Reilly-İrlanda, a.g.k.; Bunkate-Hollanda (dolandırıcılık suçundan gözaltına alınan başvurucu, davasını temyiz
ettikten sonra, dava dosyasının Yüksek Mahkemenin yazı işlerine gelmesi on beş buçuk ay sürmüştür. Doğru,
Osman. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlar Rehberi (1960-1994), İB Yayınları, İstanbul: 1999, s.351),
a.g.k.; Eckle-Almanya, a.g.k.
48 İnceoğlu, Sibel. s.373
49 X-Fransa, 31.03.1992, A 234-c
50 Guincho-Portekiz, 10.07.1984, A 81; König-Almanya, a.g.k.; Wiesinger-Avusturya, 24.09.1991, A 213 (davanın
uzamasına büyük ölçüde Balediye ile tarım Müdürlüğü arasındaki koordinasyon eksikliği sebep olmuştur.)
51 Mansur-Türkiye, a.g.k.
52 Martins Moreira-Portekiz, 26.10.1988, A 143
MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI
Değerlendirme Kriterleri
Av. Melis Ünlütepe
sonucu üç ayrı tıp kurumuna başvurmak gerekmiştir. Bu kuruluşların hepsi kamu
kuruluşudur. Dolayısıyla, Portekiz Hükümeti’nin, Adli Tıp Enstitüsüne amaçlarına uygun
araçları sağlam yükümlülüğü olduğu kabul edilmiştir.
Medeni hak davalarında, bu türden bir sorumluluğun doğması için, davanın
gecikmesine sebep olan kişi veya kurumun devlet için çalışıyor olması gerekmektedir.
Örneğin H-Fransa davasında53, başvurucuya sağlanan yasal yardım sonucu atanan
müdafinin hareketsiz kalması sonucu, yargılamada meydana gelen gecikmelerden,
müdafiinin devlet için değil de müvekkili için çalıştığı var sayılarak, devlet sorumlu
görülmemiştir. Kamasinski-Avusturya davasında54 da müdafi ister özel olarak finanse
edilmiş olsun ister devlet tarafından finanse edilmiş olsun, savunmanın yürütülme
biçimi sanık ile müdafii arasındaki bir ilişkidir.
1.4.2 Yapısal Sorunlar
Yargılama makamlarının, kendilerinden bekleneni yapmış olmalarına rağmen
görev dışı başka nedenlerle –yargıç açığı, siyasi ortam, ulusal hukuktaki boşluklar, iş
yükünün ağırlığı gibi- makul sürenin aşılması halinde durumdan gene devlet sorumlu
tutulmaktadır55. Zira devlet, 6. maddenin gereklerinin yerine getirilmesini sağlayacak
bütün tedbirleri almakla yükümlüdür.
Mahkemenin önündeki dava sırasında, öngörülemeyen, geçici bir yoğunluk
varsa ve eğer yetkili makamlar bu sorunun bilincinde olup, çözmek için yeterli gayreti
göstermişlerse, makul süre açısından ihlal oluşmayacaktır56. Örneğin BuchholzAlmanya davasında57, ekonomik durgunluk nedeni ile 1974-1976 arasında iş
mahkemelerindeki uyuşmazlık oranı ciddi bir şekilde artmıştır. Fakat, yetkili makamlar
daha 1974’te artışı farkedip yargıç sayısını arttırmış, 1976’da altıncı idare kurulmuş,
1979’da reform yasası kabul edilmiştir. Mahkemeye göre yetkili makamlar
sorumluluklarına uygun olarak davranmışlardır ve ihlal yoktur.
Ancak, dava sayısındaki geçici yoğunluk, yetkili makamların söz konusu
istisnai durumu çözmek için makul bir hızda davranmak yükümünü ortadan
kaldırmamaktadır. Foti ve diğerleri-İtalya davasında
58, Reggio Calabria’da bir siyasi
karar sonucu tetiklenen ve yaygınlaşan toplumsal karmaşa olmuş ve çeşitli olaylar
sonucu yüzlerce tutuklama ve ceza davası gündeme gelmiştir. Mahkeme özel koşulları
değerlendirmekle beraber, bunları tek başına makul sürenin ihlalini önleyici
bulmamıştır.
Eğer iş yükü yapısal organizasyon sorunları sonucu ise, devletin etkili
önlemler alması gerekmektedir. Zimmermann_Steiner-İsviçre davasında59, 1969’dan
1979’a kadar iş yükü %86 kadar artmıştır ve bu artış geçici bir artış değildir.
Dolayısıyla bu durum ilgili makamların yeterince ilgi göstermediği yapısal organizasyon

53 H-Fransa, 24.10.1988, A 143
54 Kamasinski-Avusturya, 19.12.1989, A 168
55 Zimmemann_Steiner-İsviçre, 13.07.1983, A 66; Martins Moreira-Portekiz, a.g.k.; Salesi-İtalya, 26.02.1993, A
257-e (dava malüllük tazminatı ile ilgilidir. Yaklaşık altı sene süren dava uzun yıllar hareketsiz, hatta donmuş
durumda kalmıştır. Doğru, Osman. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlar Rehberi (1960-1994), İB
Yayınları, İstanbul: 1999, s.341)
56 İnceoğlu, Sibel. s.376
57 Buchholz-Almanya, 06.05.1981, A 42
58 Foti ve diğerleri-İtalya, a.g.k.
59 Zimmermann_Steiner-İsviçre, 13.07.1983, A 66
MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI
Değerlendirme Kriterleri
Av. Melis Ünlütepe
sorunudur. Yine, Guincho-Portekiz davasında60 da ekonomik durgunluk, demokrasiye
dönüş ve yeni Anayasa nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlık sayısındaki artış, önceden
öngörülebilir bulunmuş ve devletin yeterli tedbirleri almadığına karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi önündeki süreç davaya etkiliyse dikkate alınacaktır.
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin geç karar vermesi ve bu yüzden esas davanın geç
sonuçlanması ihlale neden olmaktadır61. Örneğin Ruiz Meteos-İspanya davasında62
,
AM’nin davayı etkileyebilecek nitelikteki kararının beklenmesi dolayısıyla esas dava
makul sürede sonuçlanamamıştır. Ayrıca, bu konuda, AM’nindaha önce de karar
vermiş olması ve uyuşmazlığın önemli olmakla beraber, pek çok kişiyi de
etkileyebilecek olması da daha çabuk karar verilmesini gerektirmektedir.
Anayasa Mahkemesi davaların kronolojik sırasından çok, siyasi ve sosyal
önemine göre karar alabilir. Sussmann-Almanya davasında63, Mahkeme, makul süre
yükümlülüğü AM için de geçerli olmakla birlikte, aynı şekilde uygulanmaz, ancak
medeni hak ve yükümlülükleri belirleyici ise 6/1 kapsamına dahildir.
Bazı ülkelerdeki, ceza davalarındaki ilk soruşturma aşaması gibi yargı
sisteminden kaynaklanan gecikmeler ortaya çıkabilmektedir. Neumeister-Avusturya
davasında64, yargılama ilk soruşturma aşamasında çok uzamıştır. İHAM ilk soruşturma
sistemini nitelik olarak aykırı bulmamakla birlikte etkili bir biçimde işletilmesi
gerektiğini belirtmiştir.
Bazen de kişi haklarını korumak için öngörülmüş çeşitli ve çok sayıdaki
mahkeme yargılama sürecini uzatmaktadır65. König-Almanya davasında66, İHAM, her
ne kadar Alman yargılama sisteminde kişi haklarını korumak esas alınmış olsa da,
6/1’in uygulaması açısından sistemi basitleştirmek devletin görevidir.
İdari yargı ile ilgili olarak, Büker-Türkiye davasında67 da başvurucunun
sözleşmesi sona erdirilerek, görevine son verilmiştir. Dava yedi yıl dokuz ay sürmüştür
ve bu sürenin makul süreyi aştığına karar verilmiştir. Bu kararın verilmesinde,
mahkmelerin, kararın verilme aşamalarında yada dosyaların bir mahkemeden diğerine
gönderilmesi gibi aşamalarda gecikme olduğu için kusurlu olduklarından değil,
sistemin hatalı olduğundan yola çıkmaktadır.

  1. TUTUKLULUK HALİNDE MAKUL SÜRE İLE YARGILAMADA MAKUL SÜRE
  2. maddenin 3. fıkrasındaki makul süre şartı ile 6. maddenin 1. fıkrasındaki
    makul süre kavramı birbirinden farklıdır. Bir yargılama çok uzun sürebilir ve geçerli
    nedenlerin varlığı halinde, 6/1’e uygun da bulunabilir, ancak sanığın bu süre boyunca
    tutuklu kalması 5/3’ü ihlal edebilecektir68
    .
    Madde 5’te geçen makul süre, m.6/1’den farklı olarak, özgürlüğü yakalama
    veya tutuklama gibi geçici önlem ile kısıtlanan kişiyi hedef alıp, özgürlüğün kısıtlama

60 Guincho-Portekiz, 10.07.1984, A 81
61 İnceoğlu, Sibel. s.377
62 Ruiz Meteos-İspanya, 23.06.1993. A 262-a
63 Sussmann-Almanya, 16.09.1996
64 Neumeister-Avusturya, 27.06.1968, A 8
65 İnceoğlu, Sibel. s.379
66 König-Almanya, a.g.k.
67 Büker-Türkiye, a.g.k.
68 Gölcüklü, Feyyaz. Yargılama Makamları Önünde “Makul Süre”, İnsan Hakları Merkezi Dergisi, AÜSBF İnsan
Hakları Merkezi, Nisan 1995, c.III, S.2, s.10 vd.
MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI
Değerlendirme Kriterleri
Av. Melis Ünlütepe
süresini kısaltma amacı taşımaktadır. AİHS m.5/3 ile yakalama ve tutuklama makul
yani kabul edilebilir bir süre ile sınırlandırılmıştır. Bu süre makul olma niteliğini
yitirdiğinde, sanık hemen salıverilmelidir. AİHS m. 6/1’deki makul sürede yargılanma
hakkı tutuklu-tutuksuz bütün sanıklara ait bir hak olduğu halde, m.5/3’teki makul süre,
tutuklu sanığın yargı organı önüne çıkartılarak tutuklululk halinin incelenmesini
öngörmektedir. Mahkeme sanığı yargılayacak, koşulları gerçekleşmiş ise re’sen
salıverecektir.

  1. fıkranın amacı kimsenin tutuklu olarak çok uzun süre geçirmemesidir;
    yani makul süre aşıldığı anda tutuklunun salıverilmesi gerekir69. Oturmuş içtihatlara
    göre makul süre beden özgürlüğünün fiilen kısıtlandığı tarihten başlayıp, ilk derece
    mahkemesinin esas hakkındaki kararına kadar olan dönemdir. 5/3’teki makul sürenin
    belirlenmesinde de yine aynı şekilde adli mercilerin tutumu, sanığın tutumu70 ve olayın
    karmaşıklığı dikkate alınacaktır71
    .
  2. İÇ HUKUKUMUZDA MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI
    Anayasanın 90. maddesi gereğince AİHS iç hukukumuzun parçası haline
    gelmiştir ve aynen iç mevzuat gibi uygulanabilirlik kazanmıştır.
    Makul sürede yargılanma güvencesi 1982 Anayasamızda yer almıştır. 141.
    maddenin son fıkrası; “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
    sonuçlandırılması yargının görevidir.” demek suretiyle makul sürede yargılanma hakkı
    Anayasamızda Sözleşmeye uygun bir şekilde düzenlenmiştir. Bu konuyla ilgili olarak,
    20.07.1999 tarihli Anayasa Mahkemesi Kararında72 da, davacıyı, ikinci bir dava açmaya
    zorlayacak olan ıslah yoluna gidilmesi davaların en az giderle ve olabildiğince hızlı
    biçimde sonuçlandırılmasına kuralına engel olarak görülmüş ve 141. maddeye aykırı
    bulunmuştur73
    .
  3. SONUÇ
    Kişi hakları güvence altına alınırken ve adalet sağlanırken makul sürede
    yargılanma hakkı her zaman gözönünde bulundurulması gereken bir husustur. Hak
    arama, adaletin sağlanması ve makul sürede yargılanma hakkının her zaman bir denge
    içerisinde tutulması ve iç hukukta da bu şekilde düzenlenmesi gerekir.
    Makul sürede yargılanma hakkı, kişilerin davalarının uzun süreler
    sürümcemede kalması sonucu maddi ve manevi olarak yıpranmalarını önlemek
    amacıyla getirilmiş bir haktır. Hatta süre değerlendirmesinde, dava sonucu dahi önemli
    ve etkili görülmemiştir, yani makul sürede sonuçlanmış olsaydı dahi aynı sonucun
    alınacağı devlet lehine bir savunma olarak görülmemektedir. Yine davanın takipsizlik,
    zamanaşımı, beraatle sonuçlanmış olması da ihlale engel değildir. Görülmektedir ki,

69 Wemhoff-Almanya, 27.06.1968, A 7 (bu kararda Mahkeme, tutuklu sanığın davasına öncelik verilmesi ve özel
bir hızla hareket edilmesi gerektiğini öngörmüştür.)
70 Mansur-Türkiye, a.g.k.
71 Gölcüklü, Feyyaz, a.g.m.
72 E.1999/1, K:1999/33, T:20.07.1999
73 İzgi, Ömer ve Gönen, zafer. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Yorumu II, TBMM Basımevi, Ankara:2002,
s.1251
MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI
Değerlendirme Kriterleri
Av. Melis Ünlütepe
maddenin amacı yargılamanın bir an önce sona ermesi ile maddi ve manevi
mağduriyetlere engel olmaktır.
Av. Melis Ünlütepe, İstanbul

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir